BT

  1. ホーム
  2. BT
  3. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI İnsan Hakları Derneği

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI İnsan Hakları Derneği

2025年03月25日

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI İnsan Hakları Derneği

İdari anlamda özerklik, kamu kurumlarının kendi hizmetlerini düzenlemesihttps://www.polkton.org/ hakkını kapsamaktadır. “Kamu kurumlarının özerkliği, görevli oldukları hizmet alanında mevzuatla kendilerine tanınan yetkiyi serbestçe kullanabilmeleri” olarak tanımlanabilir[107]. 1982 Anayasası, üniversiteler için “bilimsel özerkliği (130, I)”, TRT ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının ise “özerkliğini (133, II)” açıkça belirtmiştir. Yerel yönetimler (il özel idaresi+belediye+köy) ile hizmet yerinden yönetim kuruluşlarının (kamu kurumları) özerkliği esastır. Yerinden yönetim, ülkenin değişik bölgelerine ya da belirli kamu hizmetlerine uygulanabilir. Uygulama alanı açısından yerinden yönetim, “yer yönünden yerinden yönetim (yerel yönetim)” ve “hizmet yönünden yerinden yönetim[108]” olarak ikiye ayrılmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, yerel yönetimler, bir bölgede oturanların o bölgede oturmaları nedeniyle bulunan ortak ve genel idari menfaatlerini korumak ve bu menfaatlerin gerektirdiği işleri görmek amacıyla tanınan özerkliktir.

AİHM, m.6/1’in uygulanması açısından, “memur” kavramına özerk (otonom) bir tanım getirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Böylece sözleşmeci devletlerde benzer ya da aynı işi yapan kamu görevlilerine, ulusal çalışma sisteminden ve çalışanlar ile idari otorite arasındaki hukuki ilişkiden (bir sözleşmeyle veya atama yoluyla göreve gelmiş olması farketmeksizin) bağımsız olarak, AİHS aynı şekilde uygulanabilecektir. Maddesindeki “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.” genel ilkesinden sonra “Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.” demek suretiyle, TSK.nın iç düzenine yönelik olarak kanunla düzenlenmek kaydıyla hürriyetin kısıtlanması sonucunu doğuran disiplin cezaları verilebilmesine imkan tanımıştır. Rütbenin geri alınması cezası askeri mahkemelerce hükmedilebilecek bir “feri ceza” olduğu gibi, aynı zamanda  AsCK’nun 171. Maddesine bağlı  EK-1 cetvelde  belirtildiği üzere general/amiraller ve Milli Savunma Bakanı tarafından sadece erbaşlara verilebilen bir disiplin cezasıdır. Bu ceza, cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir. Yaklaşık 50 yıl öncesinde ve o günün değer yargıları ve maddi koşulları gözetilerek verilen bu karar, kanaatimizce günümüzün değer yargılarıyla örtüşmemektedir. 21 gün boyunca sadece ekmek ve su ile beslenmek  belli aralıklarla normal öğün verilse dahi)  kişinin sağlıklı yaşama hakkının ihlali olduğu gibi, aç bırakma çağımızın ceza yöntemleri arasında kabul edilemez. Katıksız hapis cezası niteliği itibariyle insan onuruna bağdaşmayan eziyet verici bir cezadır. Göz hapsi cezalarının infazında ise mesai saatlerinde genel hizmet yapılmakta sadece mesai sonrası kışlada kalma zorunluluğu bulunmaktadır. Göz hapsi cezasının 28 gün kesintisiz şekilde infaz edilmesi kişi özgürlüğünün sınırlandırılması anlamına gelebilirse de insanlık dışı ve onur kırıcı bir ceza olarak kabul edilmesi kanaatimizce mümkün değildir.

Esas  itibariyle  yargılama  bu  daireler  tarafından  yapılır. Üyelerden  dördü  askeri  hakim  sınıfından  ikisi  de  kurmay  subaydır. Dairelerde  çoğunluk  askeri  hakim  sınıfından  olmak  üzere  görüşme  sayısı  beştir. Anayasa Mahkemesinin diğer bir kararında[674] “…Anayasa idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini getirmiştir. Maddesinde tanımlaması yapılan Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti oluşunun doğal ve zorunlu sonucu da budur…” denilmek suretiyle hukuk devletinin bir ilkesi olarak idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olması gerektiği belirtilmiştir. Asker statüsündeki kişilerin, dayanağı Anayasa’da (Md.72) olan yasalar gereği askerlik hizmetini ifa ederken, anayasal haklarının kullanımında hizmetin gerektirdiği düzenlemelere tabi olacağı açıktır. Bu çerçeveden bakıldığında, İç Hizmet Kanunu’nda tarif edilmiş olan hizmet ve emir müesseselerini, anayasal hürriyetleri kısıtlayan soyut kavramlar değil, ancak  askerlik hizmetinin en iyi şekilde ifası için muayyen düzenlemeleri öngören ve hizmetin belirli bir disiplin içersinde yapılmasını temin eden vasıtalar olarak görmek gerekir. 211 sayılı İçHK’nun 43/I.maddesine göre, TSK mensuplarının siyasî mahiyette nutuk ve demeç vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır. AİHM’nin askeri disiplin gerekçesiyle din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlanabileceğine ilişkin kararları, özellikle YAŞ kararı ile TSK’dan çıkarılan kişilerin başvurularında yoğunlaşmaktadır. Başvuruları reddederken, çıkarma işleminin başvurucunun dini inanç veya görüşleri, eşinin türbanı veya dini vecibelerini yerine getirmesi nedeniyle değil, askeri disiplin ve laiklik ilkesini ihlal eden tutum ve davranışlarından dolayı tesis edildiğini belirtmektedir[626].

“Hükmün kolektif verilmesi” ilkesinin parçası olan ve yargı sistemimizin süjelerinden avukatın kamu hizmeti gördüğü ve Türk Milleti adına gerçekleştirilen yargılamaların bir parçası olduğu tartışmasızdır. Ülkemizde gün geçmiyor ki; geçici, kalıcı ne sorun varsa çözebilmek için reform çağrıları yapılmasın, kimisi samimi, kimisi gerçek gündemi örtmek veya ötelemek, kimisi safları sıklaştırmak için, ekonomide, hukukta, yargıda, adalette değişim rüzgarları estiriliyor, peki işe yarar mı? Şimdi de pek yakın zamanda değişen Anayasanın yeniden kısmen veya toptan değiştirilmesi tartışmaları başladı. Son günlerde erken seçim veya seçimlerin yenilenmesi (biz “erken seçim” kavramını kullanmayı tercih ediyoruz) gündeme geldi. Erken seçim; “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi” başlığı altında Anayasa m.116’da düzenlenmiştir. Kavramları ve başlıkları tartışmaya açmaktan ziyade içerikle ilgilenmekle birlikte, Anayasada “yenilenme” kavramı kullanılsa da, neden “erken seçim” kavramını kullanmayı tercih ettiğimizi bir cümleyle kısaca açıklamak isteriz. Vaktinde, yani 5 yılda bir yapılmayan her seçim esasen erken yapılmış, vaktinden önce gerçekleştirilmiş seçim olarak tanımlanır. İşlenmemiş altın ithalatı ve ihracatı, ülkemiz için önem taşıyan iktisadi faaliyetlerdendir. Altın ; hukuk düzenimizce ithali, yani yurtdışından getirilmesi veya getirtilmesi yasak madde ve madenlerden değildir. Kripto para değeri, kullanıcıların arz ve talep durumuna göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle sistem, aynı zamanda bir tür kripto para platformu/sanal borsa olarak kabul edilebilir. Kamu kurumu, kamu idarelerinden ayrı bir biçimde örgütlenerek tüzel kişiliği olan, kişiselleştirilmiş kamu hizmet ve faaliyetidir.

Üniversiteler ve bunlara bağlı birimler, Devletin gözetimi ve denetimi altında olup, güvenlik hizmetleri Devletçe sağlanır. Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir. İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanamaması hâli hariç olmak üzere; olağanüstü hal sırasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve karara bağlanır. Aksi halde olağanüstü hallerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Malın değerinin az olması” başlıklı 145. Maddesine göre, “Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de gözönünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir”. Kamu davasının açılmasının ertelenmesinde takdir yetkisi, belirli hallerle sınırlı olmak kaydı ile cumhuriyet başsavcılığının inisiyatifine bırakılmıştır. Cumhuriyet savcısı, Ceza Muhakemesi Kanunu m.171/2’de öngörülen şartlar gerçekleştiği takdirde, kamu davasının açılmasını beş yıl süre ile erteleyebilecektir. CMK m.171/2’ye göre, “Uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören veya şüpheli, bu karara 173 üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir”. Örgütlü suçlardan mahkum olanların açık ceza infaz kurumlarına ayrılması usulü; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.14 uyarınca çıkarılan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği m.6/2-ç’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre; iyi halli olan ve koşullu salıverilmesine bir yıldan az süre kalan hükümlülerin, bağlı oldukları örgütten ayrıldıklarının ceza infaz kurumu idare ve gözlem kurulu kararı ile tespit edilmesi gerekmektedir.

[29] Ülkemizde, futbolcu lisanslarının tescili sırasında kulüplerin, Türkiye Futbol Federasyonu organ ve kurullarının verdiği kararlara karşı yargı organlarına başvurmayacaklarına ilişkin bir taahhütname imzalamaları gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde, Fenerbahçeli futbolcu Deniz Barış’ın Yargıtay’a başvurarak Tahkim Kurulu kararını bozdurmasının ardından, söz konusu taahhütnamenin geçerliliği tartışılmaya başlanmıştır, bkz. Danıştay’a göre, TFF’nin özel hukuk hükümlerine tabi olduğunun karara bağlanmasının sadece bu nedenle Federasyonca veya Federasyon bünyesinde yer alan kurullarca tesis edilen işlemlerin idari işlem olması niteliğini ortadan kaldırmamaktadır[128]. 1936 yılında Ankara’da toplanan TİCİ Genel Kurulu, teşkilatın adını Türk Spor Kurumu’na çevirmiş, merkezini Ankara’ya taşımış ve kurumun doğrudan Cumhuriyet Halk Fırkası’na bağlanması için parti başkanlığına öneride bulunmuştur. Bu önerinin kabul edilmesiyle Türk sporu, 15 Nisan 1936 tarihinde siyasi bir partiye bağlanmıştır. Parti il başkanları aynı zamanda Kurum’un illerdeki temsilcileri olmuş, yurt sathındaki tüm sporcuların da Cumhuriyet Halk Fırkası’na üye olmaları istenmiştir. 29 Ekim 1936 günü Türkiye genelindeki tüm sporcular Türk ve parti bayraklarıyla resmi geçit yapmışlar ve törenlerle partiye üye olmuşlardır[42]. Ülkemizde ilk futbol ligi, İngiliz James Lafontaine tarafından “İstanbul Futbol Ligi” adıyla 1904 senesinde kurulmuştur[33]. Yukarıda sözü edilen dört takımın katıldığı ligde karşılaşmalar, günümüzde Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu yerde, o zamanki adıyla Papazın Çayırı’nda oynanmıştır. Bu faaliyetler giderek Türkiye’de futbolun hem kamuoyu hem de II. Abdulhamit idaresi tarafından hoşgörüyle karşılanmasına ve Türk futbol kulüplerinin kurulmasını sağlamıştır. Bu gelişmelere koşut olarak, Galatasaray Sultanisi öğrencilerinden Ali Sami (Yen) ve arkadaşları Asım Tevfik (Sonumut), Emin Bülent (Serdaroğlu), Celal (Şehit), Bekir (Bircan), Tahsin Nahit, Cevdet (Kalpakçıoğlu) ve Abidin (Daver) Beyler 1905 senesinde “Galatasaray Futbol Kulübü[34]”nü kurmuşlardır.

  • Aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.
  • Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.

Mahkeme de, bu belgeleri davacıya tebliğ etmeden, davacıdan idarenin cevabına cevap vermesini istemektedir. Doğaldır ki davacı bu gizli belge ve bilgileri incelemeden, idarenin iddialarının delillerini görmeden, idarenin cevabına cevap veremez. Burada davacı, idarenin sunduğu delilleri tartışma ve çürütme imkanına sahip değildir. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılamanın diğer bir şartı olan “çelişiklik ilkesi” de ihlal edilmektedir. Böyle bir durumda, davacının yargılama sürecine gerçek anlamda katılımı söz konusu değildir. Fıkra metninde açıkça görüldüğü gibi, herkes, “kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” tarafından yargılanma hakkına sahiptir. Buradan “adil yargılanma hakkı”nın şu dört koşulu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi için bir kere, yargılama bir “mahkeme” tarafından yapılmalıdır. İkinci olarak bu mahkeme “kanuni” olmalı, yani yürütme organının düzenleyici işlemleriyle değil, yasama organının çıkardığı bir kanunla kurulmalıdır. Bağımsızlık, başka bir kişi veya organdan emir almamak ve tarafların ve özellikle yürütme organının etki alanının dışında olmak demektir.